Phoenix, Arizona eyaletinin başkenti ve en kalabalık şehri. Turistik bir yer olmamasına rağmen üniversiteleri (özellikle Arizona State ve Thunderbird School of Global Management), başarılı beyzbol ve basketbol takımları, müzeleri ve kültürel olanaklarıyla canlı bir sosyal hayat sunuyor.

Phoenix’te şehrin tam merkezindeki Kimpton Hotel Palomar‘da kaldık. Şık dekorasyonu, terasındaki şehir manzaralı havuzu, şehrin en önemli yerlerine yakınlığı ile çok güzel bir oteldi.
Otelin lobisindeki misafirlerin kullanımına hazır bisikletleri görünce şehri turlamaya heveslendim ama kahvaltı için yolun karşısındaki cafeye gidip de sıcaktan başım dönünce bu hevesimden hemen vazgeçtim. Hava kararıp da etraf bir nebze serinleyince şöyle bir tur attık, açıkçası o zaman da şehir bana çok ilginç gelmedi. Yaşamak için düzenli ve güzel bir şehir, ama gezmek için gidilmese de olur – Heard Museum hariç. O nedenle hemen Phoenix hakkındaki tavsiyelerimi sıralayıp müzeden bahsedeyim.

İklim:
- Şehir ve etrafındaki bölgeye “Valley of the Sun” da deniliyor ve hava her zaman çok sıcak. Biz gittiğimizde 46-47 dereceydi, buna kuru çöl havası da eklenince günün herhangi bir saatinde dışarıda dolaşmak epeyce zor oluyor. Dubai, Ürdün, Endülüs falan halt etmiş, burası gördüğüm en sıcak yer. Mutlaka yüksek faktörlü güneş kremi sürmek ve çantada su bulundurmak lazım.
Ulaşım:
- Burası da çoğu Amerikan şehri gibi çok araba odaklı bir yer. Şehrin ana aksından giden bir tramvay ve Greater Phoenix’deki Scottsdale, Tempe, Mesa gibi yerlere de ulaşım sağlayan geniş bir otobüs ağı var, ama korkunç sıcaklıkları da hesaba katınca en iyisi bir araba kiralayıp klimayı en düşük dereceye getirmek.
Görülecek Yerler:
- Yüksek sıcaklıklar ve üniversitelerin kültür seviyesini yukarı çekmesinden olacak, Phoenix’de çok enteresan müzeler var. Bunların en güzeli birazdan detaylı anlatacağım bölgedeki Amerikan yerlilerinin kültürü hakkında çok geniş bir koleksiyon sunan Heard Museum. Sonoran çölündeki bitkileri görebileceğiniz Desert Botanical Museum, Arizona Science Center, Arizona Museum of Natural History de ilginç seçimler olabilir.
- Amerikalılar genel olarak spor müsabakalarını izlemeyi çok seviyor, popüler kültürde de sık sık gördüğümüz gibi sports barlar hep dolu ve hayat beyzbol, basketbol gibi sporların etrafında dönüyor. Meraklıysanız Talking Stick Resort Arena (NBA takımı Phoenix Suns’un maçlarını yaptığı arena) ve Chase Field stadyumunu ziyaret edebilir, denk getirirseniz maçları izleyebilirsiniz.
- Alışveriş için şehrin merkezindeki CityScape alışveriş merkezine uğrayabilirsiniz.
Yeme-içme
- Grabbagreen: Phoenix şehir merkezinde de bir şubesi olan bu zincir, sağlıklı ve taze yemek ve smoothieler sunuyor. Menüdeki her şey glutensiz ve çoğu seçenek vejetaryen veya vegan. 50 W Jefferson St, Phoenix, AZ 85003
- Squidink Sushi Bar: Sushiler çok taze ve lezzetli, özellikle Rainbow sushi mükemmeldi. 2 E Jefferson St, Phoenix, AZ 85004
- The Kettle Black Kitchen&Pub: Ahşap dekorlu, kendi halinde bir gastropub. Genelde öğrenciler gidiyor, arkadaşlarınla birer bira içip muhabbet edebileceğin bir yer. 1 N 1st St, Phoenix, AZ 85004
- Copper Blues: 60’tan fazla bira çeşidi ve canlı müzikle burası iddialı bir bar. Ortam çok eğlenceli ama çok da gürültülü. 50 W Jefferson St, Phoenix, AZ 85003
Gelelim Heard Museum’a…
Heard Museum, Amerikan yerlileriyle ilgili dünyadaki en iyi müzelerden biri. Özellikle Arizona civarında, yani Kuzey Amerika’nın güneydoğusu ve Meksika’da yaşayan yerli kabilelerin kültürleriyle ilgili çok geniş bir arşivi var. Müze, Phoenix şehir merkezinin hemen kuzeyinde yer alıyor. Müzeye tramvayla Encanto/Central durağında inerek veya arabayla kolayca ulaşabilirsiniz, otopark ücretsiz. Müze biletleri 18 dolar, her ayın ilk Cuma günü ise giriş ücretsizmiş.
1929’da kurulan müze, Amerikan yerlisi sanatçıların eserlerinden oluşan çok geniş bir koleksiyona sahip. Kızılderili sanatçılar ve kabilelerle işbirliği içinde açtıkları sergiler ile dünya çapında haklı bir üne kavuşmuş. Burası yaşayan bir müze, sayısız çanak çömlek ve tarihi bilgi yerine değişen koleksiyonlarıyla modern sanatçıları da destekliyor. Farklı kabilelerin kültürlerine ait objeleri hap gibi, ilginç bilgilerle verdikleri için gerçekten gezmesi çok keyifli bir müze. Bütün bir günü geçirince bile insan sıkılmıyor.
Müzede yarım saatte bir ücretsiz rehberli turlar düzenleniyor, eğer burayı ziyaret edecekseniz bunlardan birine katılmanızı şiddetle öneririm. Böylece sanatçıların hayatlarıyla ilgili ilginç detayları öğrenebilir, eserlerinin arkasında yatan hikayeleri dinleyebilirsiniz.


Girişteki, rengarenk cam ve seramik objelerin bir çit üzerinde birleştirilmesiyle oluşturulmuş Tony Jojola, Isleta ve Rosemary Lonewolf’un “Indigenous Evolution” enstalasyonu, müzedeki en sevdiğim eserlerden biriydi.


Müzenin bir bölümünde yer alan “Remembering Our Indian School Days: The Boarding School Experience,” sergisi, 19. yy.dan itibaren Kızılderili çocukların kabilelerinden koparılarak “medenileştirme” çabaları içinde yatılı okullara gönderilmelerini anlatıyor. ABD tarihi boyunca eğitim sisteminden ayrıştırılan sadece iki etnik grup olmuş, Afrikalı-Amerikalılar ve Amerikan yerlileri. Afrikalı-Amerikalılar 1960’lardaki çabaları sonucu elde ettikleri haklarla büyük ölçüde sisteme entegre olmuşlar ancak kızılderililer için hala bir ayrım söz konusuymuş. Bu yatılı okullarda çocukların uzun saçları kesilmiş, yerli kıyafetleri ellerinden alınarak beyaz adam kıyafetleri giydirilmiş ve kendi dillerinde konuşmaları yasaklanarak modern Amerikan toplumuna asimile olmalarına gayret edilmiş. Çocukların bir kısmı salgın hastalıklar, yetersiz beslenme ve yaptıkları ağır işler yüzünden perişan olmuş. Ama birçoğu da spor, sanat ve akademik alandaki başarılarıyla kabileleri için gurur kaynağı olmuş. Günahıyla, sevabıyla bu okullar modern Amerikan yerlisi kültürünü derinden etkilemiş.

Müzeyi gezerken doğanın kızılderililer için ne kadar büyük bir ilham kaynağı olduğunu görebiliyorsunuz. Sanat eserleri yaşadıkları bölgedeki kayaların, nehirlerin, renklerin izlerini taşıyor.



Doğanın ve yaşanan bölgenin Kızılderili sanatına etkisi sadece resimlerde değil, el sanatlarında da görülüyor.



Müzede farklı yerli kültürlerinin inanç ve gelenekleri ile ilgili de bilgi edinmek mümkün. Bunlardan en çok ilgimi çekenler Apaçi, Yaqui ve Hopi kültürleri oldu.
Apaçilerin yetişkinliğe adım atan genç kızlar için düzenlediği törenler, ataerkil bir toplumda yaşayan biri olarak bana çok ilginç geldi. Apaçilerde, ergenliğe giren bir kız çocuğu için bütün kabile toplanıyor ve dört gün süren, gündoğumu töreni de denilen bir tören yapıyorlarmış. Törenlerin hazırlığı bir yıl kadar sürebiliyormuş. Bu hazırlık süresince kabilenin büyücü doktoru ve kızın yetişkinliğinde ona yol gösterecek daha yaşlı bir kadın, kızı kadınlığa hazırlayan öğretilerde bulunuyorlarmış. Bu sürede genç kızın ailesi de konuklar için hediyeleri ve törenin yapılacağı yeri hazırlıyormuş. Harcanan bunca emek ve paraya rağmen bu tören genç kızların kadınlığa geçişinde önemli bir gelenek olarak görülüyormuş ve hala Apaçiler arasında yaygın olarak yapılıyormuş.
Yaquiler ise toprakları günümüzde hem ABD, hem de Meksika sınırları içinde kalan bir yerli toplummuş. Yaqui’ler bu bölünmüşlüğe ve topraklarında yıllarca süren savaşa göğüs gererek yaşamlarını sürdürmeye çalışmışlar. Meksika devleti Yaqui’leri biraz daha erken tanısa da, 20. yy ortalarına kadar ABD’de tanınmamışlar. Bunun sonucu olarak yıllarca kimliklerini ve dillerini gizlemek zorunda kalmışlar, günümüzde dillerinin büyük bir kısmını İspanyolca’dan alınan kelimeler oluşturuyormuş ve çoğu Yaqui kendi dillerini konuşamıyormuş.
Kuzey Arizona’da yaşayan Hopilerin kültürü ise müzede evlilik ritüelleri ve katsina/kachina bebekleri gibi ilginç gelenekleriyle yer buluyor. Hopiler daha evlenmeden önce, genç çiftin aileleri birbirlerinden hediyeler kabul ederlermiş. Sonra gelin, evlenmeden önce damadın annesinin evinde üç gün boyunca mısır öğütürmüş. Dördüncü gün, güneş doğmadan gelinin ve damadın anneleri onları ayrı ayrı yıkarmış, saçlarını ise birleşmelerini temsilen aynı kap içinde yıkarlarmış. Güneş doğarken tüm akraba ve komşuların önünde beraber uzun bir ömürleri olması için dua ederlermiş, böylece karı-koca ilan edilirlermiş. Bu resmi törenden sonraki günlerde yeni evli çift, damat ve erkek akrabaları gelinin geleneksel evlilik giysilerini hazırlarken erkek tarafının evinde yaşarlarmış. Giysiler hazırlanınca gelini giydirirler ve kız tarafının evine kadar gelin-damada törenle eşlik ederlermiş. Çift bu geleneksel törenden sonra kız tarafının evinde yaşarmış. Hopilerin evlilik törenlerinde kullanılan hasır sepetler, vazo ve çömlekler ile gelin kıyafetleri müzede sergileniyor. Katsinalar ise Hopi inançlarına göre ruhlar dünyasından insanlara mesajlar getiren, yağmuru ve diğer doğa olaylarını kontrol eden ölümsüz varlıklarmış. Hopiler bu katsinaları temsil eden bebekleri sağlıklı büyümeleri ve doğurgan olmaları için dualarıyla beraber kız çocuklarına hediye ederlermiş. Evindeki bu sembollere bakarak büyüyen kızlar katsinaların öğretilerini hatırlarlarmış. Günümüzde ise bu bebekler daha çok ticari amaçlarla, süs için üretiliyormuş. Heard Museum, dünyadaki en büyük katsina bebeği koleksiyonlarından birine sahip.
Müzede ayrıca çok geniş takı ve heykel koleksiyonları da var. Müzenin muazzam hediyelik eşya dükkanında da benzer el sanatları satın alınabilir. Biz hatıra olarak elle oyulmuş ve boyanmış minik bir tilki heykeli aldık.

