Amerika – Los Angeles

Los Angeles “melekler şehri” midir? Sonsuz kumsallarıyla, her daim bulutsuz ve parlak mavi renkteki gökyüzüne uzanan palmiyeleriyle cennetten bir parça mıdır gerçekten de? Kaliforniya hayalleri deyince insanın aklına ne gelir? Manifest Destiny ile sürekli batıya, daha da batıya, en batıya ilerleyen göçmenler mi? Büyük buhran yıllarında tarlaları toz fırtınalarıyla mahvolan, tası tarağı toplayıp meşhur Route 66 üzerinden verimli topraklara göçen Okie‘ler mi? Karda kışta üşüyüp ah keşke şimdi Los Angeles’ta olsaydım, sıcacıktır orası diye şarkılar söyleyen masum hippiler mi? Redneck babalarından kaçıp, şöhret ve para bulmayı umarak porno endüstrisine katılan 18’lik çıtırlar mı? Yoksa her yıl binlerle ifade edilen sayılarla güney sınırından geçen, daha iyi bir yaşam hayaliyle illegal olarak çalışan, bu koca şehrin bütün pis işlerini üstlenen, şimdi Trump yüzünden tir tir titreyen Hispanikler mi? Hollywood ve Amerikan pop kültürü sağ olsun; bu büyülü şehir, “La La Land” hakkında herkesin bir fikri var.

Los Angeles’a ilk gidişim on yıl önce Work & Travel sayesinde olmuştu. Benim gibi programa katılan herkesin bambaşka amaçları vardı, sonuç olarak da herkes farklı tecrübeler yaşadı. Bazısı Alaska’da günde 15 saat balık temizleyip deli gibi para biriktirdi, bazısı İngilizcesini geliştirmeye çalıştı, bazısı da Amerika’ya kapağı attık diye bol bol gezip alışveriş yaptı.

Ben mi? Ben de hayatımın aşkını buldum.

love-of-my-life

Sevgilim Arda’yla on yıl önce Los Angeles’ta tanıştık. Çoğu Türk bir grup insanla beraber bir üniversite yurdunda kalıyor, roller-coaster’larıyla ünlü devasa Six Flags eğlence parkında çalışıyorduk. Beş kişilik çekirdek arkadaş grubumuzla izin günlerimizi de beraber denk getirip, araba kiralayıp geziyorduk. Amerika’da yaşadığımız üç ay boyunca Los Angeles’ın hemen hemen her yerini, aynı zamanda San Francisco, San Diego, Las Vegas ve Meksika’daki Tijuana’yı gezdik.

six_flags_work

Los Angeles’ta yaşadığım üç ayda güzel anılar biriktirsem ve çok eğlensem de şehri pek sevdiğimi söyleyemem. Uçak inişe geçerken gördüğüm tepelere yayılmış, kutu kutu evleriyle her yeri birbirine benzeyen, siluetsiz ve kişiliksiz şehir benim kafamdaki Kaliforniya hayallerine hiç uymuyordu! Bir süre orada yaşadıktan sonra da fikrim değişmedi. Bu güzelim doğanın içinde ne kadar da çirkin bir şehir yapmışlardı. Güzel yerleri de vardı elbette ama şehrin çoğu yeri yeşil tepelere örümcek ağı gibi tırmanan beton yığınlarıydı. Amerikalılar da iyi niyetli, ama acayip cahil ve kıroydu. Sürekli yiyip içip tüketiyorlardı, tüm klişeleri haklı çıkarırcasına hep her şeyin ekstrasını, büyük boyunu talep ediyorlardı. Çok da konuşuyorlardı ama bu konuşma nadiren gerçek bir diyaloğa dönüşüyordu. Yabancı olduğumuzu bildikleri için ilk soruları olan “nerelisin”e Türkiye diye cevap verince bomboş bakıyorlardı, dünyanın neresinde olduğunu bile bilemeden…

Öğrenci yurtlarında kaldığımız California State University, şehrin kuzeyinde merkeze uzak Northridge bölgesindeydi, genellikle alt-orta sınıf işçilerin yaşadığı bu bölgede birkaç alışveriş merkezi hariç gidecek pek bir yer yoktu. Los Angeles’ta kısa bir süre kalacağımız ve öğrenci olduğumuz için arabamız da yoktu, ki burada arabanız yoksa hayatta 10-0 falan geridesiniz. Değil Hollywood’a, Santa Monica’ya gitmek; markete gidip mutfak alışverişi yapmak bile ciddi sıkıntı. O zamanlar Uber gibi uygulamalar da yoktu, o yüzden sadece izin günlerimizde güçlerimizi birleştirerek araba kiraladığımız zaman şehirdeki yaşamı deneyimleme şansımız oluyordu.

universal-studios-oldpic
On yıl önce, Universal Studios’tayız

Çalışırken her ne kadar eğlensek de sonuçta asgari ücretle çalışan vasıfsız işçilerdik. Bizimle aynı işleri yapan, çoğu Hispanik kökenli Amerikalıların hayattaki yerleri belliydi; parkın ziyaretçileriyle de diyaloğumuz çok kısıtlıydı. Günde 8-10 saat çalıştığımız için de genellikle kaldığımız yurttaki diğer öğrencilerle ev partilerinde sosyalleşiyorduk. Los Angeles’ın çok kültürlülüğünü, çeşitliliğini ancak çok yüzeysel bir şekilde görebilme şansımız oldu. Buna Los Angeles’ın zaten çok yüzeysel bir şehir olduğu gerçeğini de eklersek, burası yirmi yaşındaki bana çok sahte ve çirkin gelmişti.

los-angeles-downtown
Los Angeles Downtown

Bütün bu nedenlerle Arda’yla beraber Kaliforniya’ya on yıl sonra ikinci defa gittiğimizde Los Angeles’tan fazla bir beklentimiz yoktu. Biraz okyanus havası alırız, nostalji yaparız, çok da uzatmadan asıl görmeyi istediğimiz Joshua Tree, Grand Canyon ve Yosemite Ulusal Parkı’na doğru yola koyuluruz diyorduk.

Amaaa… Bu defa Los Angeles’a bayıldık. İyi vakit geçirmemizde imkanlarımızın eskiye kıyasla çok daha iyi olmasının büyük payı vardı şüphesiz. Sonuçta dünyanın en materyalist şehrinden bahsediyoruz. Ne kadar para yedirirsen, o kadar çok güzelliklerini gösteriyor sana.

thats_la_lalaland_quote
‘Burası Los Angeles. Burada her şeye taparlar ama hiçbir şeye değer vermezler.’ La La Land filminden (fotoğraf buradan)

Ama bu defa Los Angeles’ta vakit geçirmekten keyif almamızın asıl nedeni daha olgun olmamız ve çok turistik aktivitelere doymuş olmamız, dolayısıyla daha yavaş bir tempoda, daha çok hoşumuza gidecek şeyler yapmamızdı. Bu seyahatimizde eğlence parklarından, alışveriş merkezlerinden, outletlerden mümkün olduğunca uzak durduk. Onun yerine şehrin güzel ikliminin, doğasının tadına vardık, renkli yüzünü gördük. Bu kadar farklı kültürlerden yaratıcı insanların bir araya geldiği bir yerde aslında müziğin, modanın nasıl şekillendiğini hissetmek bizi heyecanlandırdı. İnsan büyüyüp vizyonu değiştikçe algısı da farklı oluyor.

Bu girizgahtan sonra seyahatle ilgili birkaç pratik bilgi vererek devam edeyim:

Vize:

  • Work & Travel’a giderken adı üstünde bir çalışma vizesi aldığımız için gideceğimiz süre ile sınırlı J1 vizesi vermişlerdi. Turistik vize için B2 kategorisinde başvurmak gerekiyor. Benim şu ana kadar en rahat aldığım vize oldu. Amerika turistik vizeyi 10 yıllık, çok girişli veriyor (6 ay ülkede zaman geçirecek şekilde).

Ulaşım: 

  • THY’nin Los Angeles’a her gün direkt seferi var. Kampanyalı bilet fiyatları gidiş dönüş 500 dolar civarında (2017 itibariyle). Biletleri en az 3-4 ay önceden almakta fayda var.
  • Başka havayolu şirketlerinden aktarmalı seferler bulmak da mümkün, bunlar daha uygun fiyatlı olabilir. İlk gidişimizde ben Lufthansa’nın Frankfurt aktarmalı bir seferiyle Los Angeles’a ulaşmıştım. Aradan çok zaman geçtiği için aktarmalı seferlerin güncel fiyatlarıyla ilgili bir yorum yapamıyorum. Ancak bu şekilde yolculuk süresi 30+ saatlere çıkabiliyor, çok uzun ve yorucu olduğu için tavsiye etmiyorum.
  • Yolculuk süresi direkt uçuşlarda 14 saate yakın. Türkiye (GMT+2) ile Los Angeles (GMT-8) arasında 10 saat fark var. Yani örneğin Los Angeles’ta saatler gece yarısını gösterirken, Türkiye’de sabah 10:00 oluyor.
greenland-from-plane
Uçakla Grönland’ın üzerinden geçerken harika manzaralar oluyor

Şehir İçi Ulaşım:

  • Yukarıda belirttiğim gibi, Los Angeles’ta araba olmadan hayat çok zor. Toplu taşıma yok değil, ama bu kocaman ve yaygın şehirde çok yetersiz kalıyor. Metro sadece önemli merkezlere gidiyor, otobüsler ise daha çok yere gitse de genelde gariban zenciler, Hispanikler veya evsizler tarafından tercih ediliyor. Uber gibi uygulamalar yaygın bir şekilde kullanılıyor, taksiler de mevcut. Bunlar sizi Los Angeles Uluslararası Havaalanı LAX’ten oteline kadar götürebilir, ama şehir içinde mobil olabilmek için orada kalacağınız süre boyunca araba kiralamak en mantıklı ve cep dostu seçenek olacaktır. Gitmeden önce vardığınızda havaalanından teslim alacak şekilde araba kiralamanızı öneririm.
  • Amerika’da kiralık arabalar Avrupa’dakilerin aksine %99 otomatik vitesli. Benim gibi düz vites araba kullanamayanların endişe etmesine gerek yok.
  • Arabada offline çalışacak bir GPS’in olması önemli. Yollar bizimkilerden oldukça farklı, insan kocaman highwaylerde çıkışı kaçırınca panik oluyor. Bir defa alışınca araba kullanmak oldukça kolay. Özellikle İstanbul trafiğinde araba kullanan biri Los Angeles’ta geniş geniş gider. Trafikte iki konu önemli: biri en sol şeritlerin “carpool lane” olması, yani arabada tek başınaysan oradan gitmen halinde ceza yiyeceğin gerçeği, diğeri de hız sınırlarına uyma gerekliliği. Hız sınırları normal yollarda 25 mph, highwaylerde ise hep tabelalarla belirtilmiş durumda (genellikle 65 mph).
  • Bu direkt ulaşım ile alakalı değil ama bence önemli bir konu. Amerika’da radyo istasyonları abartısız 10 dakika müzik, 40 dakika reklam yayını yapıyor. Gitmeden önce arabada dinlemek için telefona bol bol müzik atmak akıl sağlığınız için şart.

rental-car-los-angeles

Konaklama: 

  • Los Angeles’ta konaklama oldukça pahalı. Otelde kalacaksanız rezervasyonunuzu en az 3-4 ay öncesinden yapmanızı tavsiye ederim. Airbnb de iyi bir seçenek olabilir.
  • Biz Hollywood’daki Mama Shelter‘da kaldık. Bir dönem İstanbul’da da Demirören AVM’nin içinde çok şık bir otel açıp ülkenin gidişatı nedeniyle apar topar kapatan Fransız butik otel zincirinin (nasıl oluyorsa, oluyor işte) Los Angeles şubesi. Hollywood Boulevard ve Walk of Fame’e yürüyerek beş dakikalık mesafede olduğu için yeri mükemmel, otelin kendisi de çok cool. Girişteki bar ve restoranın tasarımı da, menüleri de çok başarılı ve buralar sürekli otelin dışından gelen çok tarz insanlarla dolu. Çatıdaki renkli minderler ve mobilyalarla döşenmiş terasta Hollywood manzarasına bakarak bir şeyler içmek çok keyifli. Odamızdaki iMac, Darth Vader ve Stormtrooper maskeleri, başucumuzdaki İncilin yanıbaşında duran Keith Richards otobiyografisi ile Pulp Fiction ve Spotlight senaryoları çok iyi düşünülmüş ve eğlenceli ayrıntılardı.
hollywood-view
Otelimizden Hollywood manzaraları

hollywood-view-1

İklim: 

  • Kaliforniya’da her daim ılıman bir iklim var, o nedenle muhtemelen yazlık kıyafetler götüreceksiniz. Ancak yine de yanınıza kalın bir şeyler de almakta fayda var, geceleri serin olabiliyor. Hele de şehir dışına çıkıp çöle doğru gidecekseniz kesinlikle bavuluna ince bir mont atmanızı öneririm.

Otele yerleşir yerleşmez ilk durağımız Kaliforniya efsanesi In-N-Out Burger oldu. İlk Amerika maceramızda aldığımız kiloların en büyük sebebi, aşırı iyi burgerlar yapan bu fast-food zincirinin sadece Kalifornia ve çevresindeki birkaç eyalette şubeleri var. Menü basit; hamburger, cheeseburger, double-double (iki kat köfte ve peynir) bir de patates kızartması ve içecekler. Fakat hepsi çok lezzetli. Bence Los Angeles’ta yemek yenecek tek zincir restoran burası. McDonalds’a, Burger King’e falan gitmeyi düşünmeyin bile.

Los Angeles’a gitmeden önce Time Out’un websitesine bakıp şehirde ne var ne yok araştırmıştım. Tam da vardığımız günün akşamında Chinatown’da KCRW Music Night partisi olduğunu öğrenince kesin gitmeliyiz diye düşündük. KCRW Los Angeles merkezli bir radyo istasyonu, internet yayınları da var. Arkadaşımız Yaşar’ın önerisiyle bu istasyonu keşfettiğimizden beri evde hep arka planda KCRW’nun Eclectic24 kanalı çalıyor. Eclectic24’da DJ yayını yok, her telden çok güzel şarkılar ardı ardına çalıyor. Partinin yapılacağı adrese vardığımızda belli bir mekanda olmadığını, Chinatown’un birkaç sokağına yayılmış kocaman bir sokak partisi olduğunu gördük. Ee, süper! İki sahne var, ana sahnede canlı müzik varken, diğerinde de radyonun ünlü DJ’leri sırayla müzik yapıyorlardı. Her yaştan, her kesimden insan dünya umrunda değilmiş gibi dans edip eğleniyor. Müzik ve eğlence ortamı Chinatown’un kırmızı fenerleriyle, neon ışıklarıyla da birleşince harika bir atmosfer doğmuştu. Geç saatlere kadar sokaklarda dans ettik.

chinatown-kcrw-party
Chinatown’da sokak partisi

Otelimizin Hollywood’un göbeğindeki yeri arabasız da Los Angeles’tan keyif almamızı sağladı. Bu bizim için büyük zevkti, daha önce geldiğimizde hiçbir yere yürüyerek gidememekten dolayı o kadar hayıflanmıştık ki! Otelin asansöründeki panoda o hafta şehirde ne etkinlik varsa listelemişlerdi, odalarda da çok keyifli bir Hollywood şehir rehberi vardı.

hollywood
Hollywood Bulvarı

Pazar günleri Hollywood’un ortasında kocaman bir “farmers market” kuruluyor, biz de sabah erkenden kalkıp burayı gezelim dedik. Kaliforniya film endüstrisi ve gösteri dünyasının görkemli hayatıyla akla gelse de aslında ılıman iklimi ve verimli topraklarıyla çok önemli bir tarım merkezi. Böyle olunca marketteki ürünlerin çeşitliliği de görülmeye değer. Mevsim sebze meyvelerinden patlıcanın, domatesin, şeftalinin, karpuzun belki 15 çeşidi vardı. Herşey çok tazeydi ve renkler harikaydı. Son yıllarda tüm dünyada olduğu gibi Amerika’da, özellikle Kaliforniya’da da sağlıklı yaşam çılgınlığı var. Bu markette organik ürünler, vegan yiyecekler bulmak mümkün. Burada sebze-meyve ve organik ürünlerin yanı sıra taze çiçekler, çiftçilerin pazara getirdiği ürünlerle hazırlanan yiyecekler de var.

hollywood-farmers-market
Hollywood Farmers Market

succulents-hollywood-farmers-market

flowers-hollywood-farmers-market

eggplant-with-nose-hollywood-farmers-market
Siz hiç böyle patlıcan gördünüz mü?

Hollywood’da kahvaltı için Kitchen24 iyi bir adres. 24 saat açık olan bu dinerda klasik  bir Amerikan kahvaltısı yapılabilir, menüde pancake, omlet ve breakfast burrito çeşitleri var. Porsiyonlar Amerika’nın her yerinde olduğu gibi çok büyük, bir porsiyon normal şartlarda iki kişiyi rahatlıkla doyurur. Kahvaltıdan sonra Hollywood Bulvarındaki Walk of Fame’de yürüyerek on yıl önce gezdiğimiz yerleri görmek, aynı yerlerde fotoğraf çekilmek paha biçilemezdi. Eve dönünce fotoğrafları karşılaştırıp yılların bize iyi davrandığına karar verdik.

hollywood_sign
Lee Tepesindeki meşhur Hollywood yazısı
hollywood-before-after
İki fotoğraf arasında on yıl var

Hollywood’a ilk defa gidenler için ünlü yıldızların el ve ayak izlerini, imzalarını görmek, bunların fotoğrafını çekmek, sokak sanatçılarının şovlarını seyretmek oldukça ilgi çekici olacaktır. Hatta şanslıysanız Chinese Theatre veya Dolby Theatre’da (eski Kodak Theatre) galalara denk gelebilir, film yıldızlarını görebilirsiniz! Bu şekilde rahatlıkla yarım gün geçirilebilir, daha fazlası bence sıkar. Hollywood’dan ayrılmadan bir yemek molası verelim, iyice Amerikan kafası yaşayalım diyenler için Hooters veya Hard Rock Cafe iyi birer seçenek olabilir.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Biz daha fazla Hollywood’da vakit geçirmek istemedik ve Santa Monica’ya doğru yola koyulduk. Santa Monica ve Venice Beach Los Angeles’ın genelinden oldukça farklı yerler, bir kere sokaklar yürüyen, bisiklete binen, paten kayan insanlarla dolu! Buralar deniz kenarında oldukları için yürüyüş yolları, plajlar ve spor tesisleri halka açık ve insanlar bunlardan gönüllerince faydalanıyorlar.

santa-monica-pier-3
Santa Monica Pier
santa_monica_pier
Santa Monica Pier
santa_monica_pier_1
Santa Monica Pier

Santa Monica’da numaralı sokaklar sahile paralel uzanıyor, bunlardan üçüncü cadde’de Third Street Promenade denen sağlı sollu büyük mağazaların ve restoranların olduğu, trafiğe kapalı bir yaya yolu var. Buradan yürüyerek sahile, üzerinde cafeler ve bir lunapark kurulu kocaman bir rıhtım olan Santa Monica Pier‘e gittik. Pier’in her iki tarafında upuzun bir sahil var. Önceki tecrübemizden Pasifik Okyanusunda yüzmenin çok da matah bir şey olmadığını bildiğimizden sahilde yayılıp güneşlendik. Güneş yakınca sahile paralel yürüyüş yolu Main Street’ten Venice Beach’e doğru yürüyüş yaptık. Bu bölgede çok güzel cafeler, tasarımcı dükkanları var.

venice-mural-la

Venice Beach ise Santa Monica’ya göre daha bohem, daha serseri bir yer. Tam olarak nasıl olduğunu en iyi şu video anlatıyor bence 🙂 Burada kanalların olduğu bölgeyi gezebilir, muhteşem graffiti ve duvar resimlerini görebilir ya da Boardwalk denen sahil kısmında bir cafede ya da çimenlerin üzerinde oturup sokak sanatçılarını, gelip geçen acayip tipleri, Muscle Beach denen bölgedeki kaslı abi ve ablaları izleyebilirsiniz. Bütün bu curcunadan sıkılırsanız Small World Books diye çok tatlı bir kitapçı var, içeri girip kitapların arasında kaybolabilirsiniz. Sahilden içeri doğru uzanan Abbot Kinney Caddesi ve etrafındaki bölge ise harika cafeleri, tasarım dükkanları, hipsterlarıyla çok cool ve tatlı bir yer. Bu civarda mutlaka şef Travis Lett’in Gjusta / Gjelina restoranlarını deneyin. Biz Gjusta’ya kahvaltıya gittik; füme somon ve ev yapımı reçelleri efsaneydi. Alışveriş için de Garrett Leight‘in gözlüklerine bir bakın derim.

Los Angeles’taki son günümüz Hollywood Karnavalı’na denk geldi. Normalde turistler ve evsizlerle dolu Hollywood Bulvarı’nda renk renk yerel kıyafetlerini giymiş Güney Amerikalı, Karayipli, Afrikalı dansçıların geçit törenini izlemek çok eğlenceliydi. Bana şehrin bambaşka bir yönünü gösterdi.

hollywood-carnival-3.jpg

hollywood-carnival-2.jpg

hollywood-carnival-1

hollywood-carnival-5

hollywood-carnival-4

Los Angeles şehir rehberi burada.

 

 

4 Comments Kendi yorumunu ekle

  1. Metin Ferhat Karaçam dedi ki:

    Sizin için ruhunu katıyor dediler. Gördüm ki harbiden katmışsınız, başarı dileklerimle saygılar. Aramızda kalsın annen gibi çok içten yazıyorsun. Yazılarındaki şarkı hiç bitmesin.

    Liked by 1 kişi

    1. aysetravels dedi ki:

      Güzel sözleriniz için çok teşekkürler 🙂

      Beğen

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s